Show/Hide Menu
Hide/Show Apps
Logout
Türkçe
Türkçe
Search
Search
Login
Login
OpenMETU
OpenMETU
About
About
Open Science Policy
Open Science Policy
Open Access Guideline
Open Access Guideline
Postgraduate Thesis Guideline
Postgraduate Thesis Guideline
Communities & Collections
Communities & Collections
Help
Help
Frequently Asked Questions
Frequently Asked Questions
Guides
Guides
Thesis submission
Thesis submission
MS without thesis term project submission
MS without thesis term project submission
Publication submission with DOI
Publication submission with DOI
Publication submission
Publication submission
Supporting Information
Supporting Information
General Information
General Information
Copyright, Embargo and License
Copyright, Embargo and License
Contact us
Contact us
Mirastan Geleceğe Türk Dış Politikasının Vazgeçilmez İlkesi: Yurtta Sulh Cihanda Sulh
Download
index.pdf
Date
2023-10-01
Author
Anılgan, Zeynep Şeyma
Metadata
Show full item record
This work is licensed under a
Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License
.
Item Usage Stats
181
views
53
downloads
Cite This
Mirastan Geleceğe Türk Dış Politikasının Vazgeçilmez İlkesi: Yurtta Sulh Cihanda Sulh Jeopolitik konumu nedeniyle Türkiye, güvenlik açısından istikrarsız ve yüksek riskli bir coğrafyada yer almaktadır. Hızla gelişen bilgi teknolojileri sayesinde dünya birbirine daha da yakınlaşmıştır. İnternet aracılığıyla coğrafi sınırların aşılması sonucunda her devlet, iç ve dış politikasını sadece sınır komşularının değil, kilometrelerce uzaktaki diğer devletlerin de iç ve dış politikalarını göz önünde bulundurarak düzenlemek zorunda kalmıştır. Dördüncü sanayi devriminin yaşandığı bir süreçten geçtiğimiz günümüzde, savaş hali konvansiyonel savaşın dışında siber alana da sıçramış durumdadır. Dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir gelişmeden diğer tüm ulusların anlık haberdar olup tepkilerini dile getirerek devletlere baskı yapması gibi nedenlerle, uluslararası sistemde sosyal medya sayesinde devletler barış ve güvenliği tesis etmek için yeni politika arayışlarına girmiştir. Çünkü anarşinin hüküm sürdüğü uluslararası arenada devletlerin varlığının yegâne sigortası, uluslararası barış ve güvenliğin tesisi ve korunması ile bunların ihlali durumunda ihlal edene karşı topyekûn tavır alınması olmuştur. Çünkü devletler uluslararası sistemde kendilerini güvende hissetmedikleri takdirde kendi içlerinde tesis etmiş oldukları güvenliğin bir önemi olmadığının bilincindedirler. Bu şartlarda Türkiye gibi ateş çemberinin ortasında bulunan bir devletin dış güvenliğini sağlamak zordur, ancak imkânsız da değildir. Kurucu lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk, günümüz Türkiye’sine, tam yüz yıl önce, değeri her geçen gün artan bir varoluş ilkesi bırakmıştır: Yurtta barış, dünyada barış. Bu ilkenin değeri, büyük güçlerin dikkat çekici çabalarıyla 1945 yılında kurulan Birleşmiş Milletler'in Kurucu Senedinde de vurgulanmıştır. Günümüzde anarşik uluslararası sistem içerisinde egemen-eşit devletleri çatısı altında toplamayı başarmış ve üst otorite tanımayan bu devletlere kendi rızaları ile belli ölçüde yaptırım gücü dayatmış bir uluslararası örgütün kurulmasının nihai amacı, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması olmuştur. Barış öyle bir hedeftir ki, ona engel olanlara karşı savaşılabilir. Dolayısıyla Gazi'nin de belirttiği gibi üstün gaye barış olmalıdır. Uluslararası sistemde her zaman kuvvetle muhtemel savaş potansiyeli olduğu iddiasına rağmen, barışın sağlanması asla imkânsız bir hedef olarak görülmemelidir. Bu makalenin amacı, Türkiye'nin 100. yılında, Türkiye'nin kurucu liderinin Türk ulusuna bıraktığı mirastan kalan yegâne ilkelerinden biri olan "Yurtta sulh, cihanda sulh" nasihatinin Türk dış politikası ve uluslararası ilişkilere dair mirasından gelecek perspektifine yansımalarının genel bir eleştirel analizidir. Bu bağlamda Türkiye'nin dış politikada ulusal güvenliğini sağlamak amacıyla 100 yılda attığı adımlar kuşbakışı incelenerek gelecekte neler yapılacağına dair çıkarımlarda bulunulması amaçlanmaktadır. Makale, Türk dış politikasının özellikle ulusal güvenlik boyutunda literatür taraması sonucunda karşılaştırmalı analizi şeklinde oluşturulmuş ve uluslararası ilişkiler kuramları çerçevesinde değerlendirilmiştir. Cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılından itibaren yurtta sulh, cihanda sulh ilkesinin Türkiye'yi İkinci Dünya Savaşı gibi büyük bir felaketten uzak tutabilmesi, bu politikanın ne kadar başarılı olduğunun göstergesidir. Soğuk Savaş döneminde örgüte katılma uğruna diğer NATO mensuplarına göre belki de en ağır bedeli ödeyen Türkiye'nin izole edilmemek için dahil olduğu NATO ittifakı, Kıbrıs Harekâtı sırasında Türkiye'ye destek vermemiştir. Türkiye'ye o dönem uygulanan ambargo, devletlerin bazen barışı sağlamada ittifak içinde dahi yalnız kalabileceğini göstermiştir. ‘Barış’ operasyonu, Türkiye'yi dış dünyada sorunlu bir duruma sokmasına rağmen, adada Kıbrıslı Türklerin maruz kaldığı zulüm ve katliamların önlenmesi, barış ve huzurun tesis edilmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir. Dönemin bu politikası bugün bile Türklerin adadaki varlığını sağlamıştır. Açıkça görülmektedir ki Atatürk döneminden kalan tarafsızlığın en net terk edilişi olan NATO üyeliği en ihtiyaç duyulan anda üyesine destek olmaktan kaçınmıştır. Buradan anlaşılır ki; devletler güvenlikleri için bir başka devlete güvenemezler. İttifak içerisinde olsalar dahi güvenliklerini esasında kendileri temin etmek zorundadırlar. Yine Gazi’nin ilkesine işaret eder ki zaruriyetten de olsa ittifaklara dahil olunması halinde dahi denge siyasetinden uzaklaşılmamalı, amacı ve aracı barış olmayan hiçbir savaşa katılıp sulha halel getirilmemelidir. Anlaşılacağı üzere barış istemek, dış politikada tamamen tarafsız ve amaçsız olmak değil, gerektiğinde bu barışı sağlayacak bazı fiiller ortaya koymaktır. Diğer egemen devletlerin haklarının saldırgan ve yapıcı olmayan şekilde ihlal edilmesinden her zaman kaçınılmalıdır. Bunun bir başka örneği de Arap Baharı hareketlerinde ortaya çıkmıştır. Türkiye bu hususta sınır boyunca bir koridor oluşturup bu bölgede istikrarı sağlamayı, güneyinde bir terör devleti kurulmasını ve bölgeden gelen yasa dışı göçmenleri engellemeyi hedeflemiştir. Burada Suriye'nin egemenliğini tanımakta ve ona göre hareket etmektedir. BM Şartı'nda da belirtildiği üzere, huzur ve güvenliğinin zarar görebileceği hallerde Türkiye'nin meşru müdafaa yetkisi kapsamında bu zararları önleme ve giderme hakkı hukuken düzenlenmiştir. Yine Türkiye'nin buradaki operasyonları, barışı sağlamak amacıyla yürütüldüğü için oldukça kıymetlidir. Yukarıda belirtilen bulgulara dayanarak yapılan genel analiz sonucunda devletin kuruluşunda temel alınan "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinin ne kadar ileri görüşlü bir ilke olduğunu söylemek mümkündür. Bu ilke sadece bir miras olarak kalmamalı, Türkiye'nin geleceğine de taşınmalıdır. Bu tespite ulaşırken seçilmiş birtakım dış politika gelişmeleri karşılaştırılmış, Türkiye'nin, bu prensibi uygulandığı durumlarda elde ettiği sonuçları ile prensibi kısmen veya tamamen terk ettiği durumlardaki sonuçları ilke çerçevesinde değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sırasında Türkiye'nin ekonomik ve sosyal refahı ile uluslararası sistemdeki güvenliği temel alınarak çıkarımlarda bulunulmuştur.
URI
https://hdl.handle.net/11511/108728
Collections
Department of International Relations, Article
Citation Formats
IEEE
ACM
APA
CHICAGO
MLA
BibTeX
Z. Ş. Anılgan, “Mirastan Geleceğe Türk Dış Politikasının Vazgeçilmez İlkesi: Yurtta Sulh Cihanda Sulh,” 2023, Accessed: 00, 2024. [Online]. Available: https://hdl.handle.net/11511/108728.